Roman özeti:
Münire
Hanım, uzaktan akrabası olan Kadir Bey ile evlenir. Suphi adında bir çocukları olur.
Babası Suphi’yi çocuk yaşta eğitmeye başlar ve böylece Suphi yaşıtlarından önce
okulunu bitirir. Suphi, gayet kibar büyümüş, genç, güzel bir delikanlı
olur. Babası sağ iken Suphi’yi Şevket Efendi’nin yanına mağazaya yerleştirir.
Şevket efendi tıpkı Suphi gibi iyi yetişmiş, çalışkan, henüz otuz beş yaşında
bir adam olup, sermayesini arttıra arttıra senede otuz, kırk bin lira
kıymetinde iş görür. Bunu yalnızca çalışmasına ve düşünerek hareket etmesine
borçludur.
Şevket
Efendi’nin Zehra adında bir kızı vardır. Zehra çocukluğundan beri çok
kıskançtır. Kendisinden iki sene sonra doğan kardeşi Bedri’yi
kıskançlığından dolayı, boğmak, kafasını taşla ezmek gibi teşebbüslerde
bulunmuştur. Zehra’nın bu kıskanç hali Şevket Efendi’yi düşündürüyordu. Şevket
Efendi bu derdini kendine yakın bulduğu Suphi’ye anlatır, Suphi de kızın
bu halini çok düşünürdü. Kadınların ahlakını araştıran dergilerden edindiği
bilgilerle ilerde Zehra’nın çok mutsuz olacağını düşünmüştü. Yüzünü bile
görmediği bu kız, artık her gece Suphi’nin düşlerine giriyordu. Suphi, Şevket
Efendi’nin evine hiç gitmemişti. Bir Cuma günü hesap işlerini halletmek için
gitmek zorunda kaldı. Lavaboya gitmek için odadan çıktığında Zehra’yı gördü. Bu
gördüğü yüzü artık her gece hayal ediyordu. Şevket Efendi bu durumu anladı ve
Zehra’yla Suphi’yi evlendirdi. Ayrıca onların oturmaları için Libada civarında
bir kösk de tuttu. Kızı ve damadının buraya yerleştirdir. Bu yeni evli çiftin
evliliklerinin ilk bir yılı çok huzurlu ve mutlu bir şekilde geçer. Artık Zehra’nın
da kıskançlık hastalığı ortaya çıkmamakta dolayısıyla rahat ve güler yüzlü
günler geçirmektedir.
Suphi’nin
annesi Münire Hanım, gelinin rahatı ve ev işlerinde yardımcı olsun diye, Sırrı
Cemal adında bir cariye satın alır. Sırrı Cemal çok güzel ve ahlaklı bir
kızdır. Suphi ve Zehra’nın evliliği gayet mutlu devam ederken, gelişen bu olay
Zehra’nın kıskançlık hastalığının ortaya çıkmasına neden olduğu gibi
evliliğin de tehlikeye girmesine sebep olmuştur. Zehra’nın kıskançlık
duyguları Sırrı Cemal’i gördükçe artıyor, Suphi’yi göz hapsinde tutuyor,
durmadan hesap soruyordu. Zehra, tekrar eski huysuz günlerine geri
dönmüştü. Suphi biraz geç kalsın deli olacak gibi oluyordu. Bu kıskanç duygular
Zehra’ya çok acı veriyordu. Suphi de karısının bu durumunun farkındaydı,
karısını mutlu etmek için elinden geleni yapıyordu. Zehra’nın yaptığı
kaprislere hesap, hesap sormalara bir süre sonra katlanmakta güçlük çekmeye
başladı. Ev içinde Zehra, Sırrı Cemal’e hep kötü davranıyor ve çeşitli
bahaneler bularak tatsızlık çıkarıyordu. Suphi artık Zehra’nın bu sert ve
çekilmez haline dayanamaz olmuştu. Zehra’nın evinde olmadığı bir sırada Sırrı
Cemal Suphi’nin hizmetini görmek için yanına girer. Bir süre sonra Suphi’nin
dikkatini çeker. Suphi, bugüne kadar Sırrı Cemal’i ilk defa bir kadın olarak
fark etmiştir. Suphi, Sırrı Cemal’in tatlı sohbeti, güler yüzü ve
anlayışı karşısında onunla konuşmaktan hoşlanmaya başlıyor. Zehra’nın çekilmez
halleri yanında Sırrı Cemal melek gibiydi. Suphi gönlünü Sırrı Cemal’e
kaptırır. Tabi Zehra çok zaman geçmeden bu ilişkinin farkına vardı ve
olanlar oldu. Evde iki kadın Suphi yüzünden sürekli kavga etmeye
başladılar. Bu durun Suphi’nin hoşuna gidiyordu. Sırrı Cemal, Suphi’den yüz
bularak evde hanımlık taslıyordu. Bir süre sonra Sırrı Cemal hamile kaldı.
Zehra bu olay üzerine derin bir kedere girdi. Bu arada Münire hanım sebep
olduğu felaketten dolayı bu olanlara çok üzülüyordu. Suphi bir süre sonra
bu evde iki kadının geçimsizliklerinde sıkılarak Sırrı Cemal’le birlikte başka
bir yere taşındı. Böyle Suphi, Zehra’dan ayrılmış oldu. Zehra bu durumu
kendisine yediremedi ve intikam planları kurmaya başladı. Sırrı Cemal’in de
Suphi’nin de kendi çektiği acıların aynısı çekmelerini istiyordu. Önce Suphi
ile Sırrı Cemal’in yaşadığı yeri öğrenmek için Habibe Molla adında birini
tuttu. İstediği bilgiler ulaşması çok uzun zaman almadı. İntikam almak içinde
önce Sırrı Cemal ile Suphi’yi ayırması gerekiyordu. Suphi’nin durumunu az çok
bildiği için onu bir başka kadını kullanarak Sırrı Cemal’den ayırabileceğini
düşündü. Bu iş için Marika adında bir bohçacıdan yardım istedi. Marika,
Zehra’ya Ürani adında bir kadını getirdi. Bu kadın, Ürani iffetsiz bir kadındı.
Ayrıca çok alımlı, oldukça çekici, bir erkeğin kolay kolay hayır diyemeyeceği
bir kadındı. Ürani’nin işi Suphi’yi kendine aşık edip, Sırrı Cemal’i terk
etmesini sağlamaktı. Bir bahaneyle Suphi’nin iş yerine Marika ile Ürani
gittiler. Daha sonra Ürani başka bir bahaneyle Suphi’nin yanına tekrar gitti.
Bu sefer Suphi’yi doğum gününe çağırdı. İlk başlarda Suphi gitmek istemesede
bir süre sonra ısrarlara dayanamadı ve gitmeyi kabul etti. Suphi Sırrı Cemal’e
yardımcısı vasıtasıyla gele gelemeyeceğini haber verdiyse de Sırrı Cemal o
geceyi endişe ve korku içinde geçirdi. Suphi, Ürani’nin evine gittiğinde bunun
ortamı beğendi. Çalgı, Çengi eşliğinde eğlendiler. Suphi’nin bu eğlenceler çok
hoşuna gitti. Bir gecede Ürani’ye deliler gibi aşık oldu. Gözü Ürani’den
başkasını görmez oldu. Bu gecen sonra Suphi, evi barkı, Sırrı Cemal’i unuttu.
Eve gitmiyor, hatta hayatında daha önce Sırrı Cemal diye birinin varlığını bile
unutmuş oldu. Sırrı Cemal bu duruma tahammül edemedi. Evde bir süre sonra
yiyecek hiç bir şey kalmadı. Çaresizlik içinde bir gün intihar etti. Zehra’nın
Sırrı Cemal’den almayı düşündüğü intikam gerçekleşmiş oldu.
Ürani ile
Suphi, zevk ve sefa ile yaşamaya devam ediyorlardı. Harcanılan paranın
haddi hesabı yoktu. Suphi işe de gitmiyordu. Bir süre sonra iş yerindeki
yardımcısı bütün işleri üstüne geçirdi. Bu olaydan sonra Suphi beş parasız
kaldı. Bu arada Suphi’nin yardımcısı Muhsin, Zehra ile evlendi. Böylece Suphi
tamamen iş yerinden uzaklaştırılmış oldu. Suphi ile Ürani her gece bir başka
eğlence yerinde vakit geçirip eğleniyorlardı. Ürani, Suphi için çok masraflı
olmaya başlamıştı. Her hafta modaya göre değişiklikler yapıyordu. Böyle yaprak
Suphi’nin bütün parasını yedi, bitirdi. Suphi beş parasız kalınca onu artık
istemediğini söyledi ve evinden kovdu. Bu olaylardan sonra Suphi sefil bir
hayat yaşamaya başladı. Tulumbacılar ocağına katıldı. Tulumbacılar
arasında rezil bir hayat sürüyordu. Kabalığı, kavgası, rezaleti hiç eksik
olmamaya başladı. Bir süre sonra tulumbacılar da Suphi’yi aralarından kovdular.
Bunun üzerine Suphi sokaklarda yaşamaya başladı. Bütün bu olanlara sebep olarak
Ürani’yi görüyordu. Ondan intikam almaya karar verdi. Bir gün Ürani’nin evinin
olduğu sokakta gizlendi. Bir süre sonra Ürani, yanında bir olduğu halde evinden
dışarı çıktı. Suphi, ikisini de bıçaklayıp karanlık sokaklarda kayboldu. Polis
bu cinayetten sorumlu olabileceği düşüncesiyle Suphi’yi de tutukladı. Ancak
Suphi yaptıklarını inkar etti. Delil yetersizliğinden dolayı mahkum edilmediyse
de Trablusgarp’a sürgüne gönderildi. Zehra hala Suphi’nin kendisine dönmesini
istiyordu, ancak Suphi Trablusgarp yollarındaydı. Bir gün Zehra çarşıda
gezerken kalabalığın bir yerde toplandığını gördü. Kalabalığa yaklaştığında
yaşlı bir kadının ölmüş olduğunu gördü. Bu kadın, Münire Hanım, yani Suphi’nin
annesiydi. Zehra bütün bu olanlardan dolayı çok üzüldü. En sonunda ince
hastalığa yakandı ve hayata veda etti.
Zehra Romanının Olay Örgüsü
- Suphi’nin babası Suphi’yi
Servet Efendi’nin yanına verir.
- Servet Efendi, kızı Zehra’dan
Sıphi’ye dert yanmaya başlar
- Suphi içten içe Zehra’yı
düşünmeye başlar.
- Suphi’nin iş dolayısıyla Servet
Efendi’nin evine gitmesi.
- Suphi’nin odadan dışarı çıkınca
Zehra’yı görmesi.
- Bu gördüğü yüzü aklından
çıkarmaması ve bu yüze aşık olması
- Zehra ve Suphi2nin
haraketlerinde aynı tuhaflıkların meydana gelmesi
- Şevket Efendi’nin kızı ve
Suphi’yi evlendirmek istemesi
- Zehra ve Suphi’nin nikahlarının
kıyılması
- Şevket Efendi’nin kızı ve
damadına bir ev alması ve güzel bir şekilde döşetmesi
- Münire Hanım’ın gelinine yardım
etmesi için eve Sırrı Cemal adında güzel bir cariye alması
- Zehra’nın kıskançlıklarının
yeniden başlaması
- Sırrı Cemal ve Zehra arasındaki
sürtüşmelerden köşkteki huzurun bozulması
- Sırrı Cemal ve Suphi’nin
arasında bir yakınlaşma olması
- Suphi’yle Sırrı Cemal’in bir
süre sonra Zehra’dan uzakta yeni bir eve taşınması
- Zehra’nın kıskançlıktan dolayı
intikam almak istemesi
- Zehra’nın Ürani adında iffetsiz
bir kadınla intikam için anlaşması
- Ürani’yle Suphi’nin
karşılaşması ve aralarında bir muhabbetin olması
- Suphi’nin Sırrı Cemal’i bırakıp
Ürani’yle yaşamaya başlaması
- Sırrı Cemal’in çaresizlik
içinde intihar etmesi
- Ürani’nin Suphi’nin servetini
son kuruşuna kadar harcaması, parasız ve işsiz kalan Suphi’yi evinden
kovması
- Suphi’nin sokaklarda yaşamaya
başlaması
- Zehra’nın Muhsin ile evlenmesi
- Zehra’nın bütün bu
yaşananlardan dolayı vicdan azabı çekmesi
- Suphi’nin de başına gelenlerden
dolayı Ürani’yi sorumlu tutması ve onu öldürerek cezalandırması
- Suphi’nin cinayetten dolayı
suçlanması ancak delil yetersizliğinden serbest bırakılarak Trablusgarp’a
sürgüne gönderilmesi
- Münire Hanım’ın zor durumda
sokakta dilenirken soğuktan ölmesi, Zehra’nın bu olaya şahit olması
- Zehra’nın bütün bu olanlara,
yaşadıklarına dayanamayıp, hastalanarak yataklara düşmesi ve bunun
sonucunda ölmesi
Zehra Romanının Şahıs Kadrosu:
Zehra: Zehra, bir tüccarın kızıdır.
Küçük yaşta anası ölmüştür. Yaratılışından kıskanç bir kız olan Zehra,
babasının katibi Suphi ile evlenir. Babası Şevket, “yetişmiş, çalışkan, henüz
otuzbeş yaşında bir adam olup sermayesini artıra artıra senede otuz kırk bin lira
kıymetinde iş ‘görmek derecelerine kadar mahza say ü tedbiri sayesinde vasıl
olmuştur. Beyn-et-tüccar itibar-i fevkalarlesi vardır. Tamam yirmi yaşında iken
genç bir kız ile teehhül etmiş ve bu içtima meydana Zehra’yı getirmiştir.
“Zehra, çocukluğundan beri gayet kıskanç idi. Hele kendisinden iki sene sonra
doğan Bedri’yi o derece kıskanırdı ki bir kaç kereler çocuğu adeta boğmak,
kafasını ezmek gibi vahşetlere kadar cüreti görülmüştü. Kızın bu tabiatı
Şevketi düşündürmekte idi. Bu tabiatta olanlar - bahusus kadın
ise1er-ilerde gayet feci vukuata sebep olacaklanm biliyordu.” (Zehra,
sayfa. ıo).
Suphi: “Suphi, gayet kibarane büyümüş genç, güzel bir delikanlıdır.
Rüştiye’yi (ortaokulu) bitirmişti.” (s. 9). “Pederi sağlığında delikanlıyı
Asmaaltında namuslu, zengin bir tüccarın yanına katip sıfatiyle
yerleştirmiş ve ondan sonra gözlerini müsterihane kapamıştı.” (S. ıo). Genç, yakışıklı bir delikanlıdır.
Kibar bir beyefendidir. Öğrenimi üzerinde çok durulmuş, çalışkan biri olarak
romanda karşımıza çıksa da ilerleyen süreçte karakterindeki zayıf yönler ortaya
çıkmıştır.
Münire Hanım: Asil bir
ailenin kızı olup, gençliğini Arnavutluk’un en çalkantılı zamanlarında
Arnavutluk’ta geçirmiştir. Temiz saf bir gönlü vardır. Gelini Zehra ve Suphi
için her türlü fedakarlığı yapmıştır. Romanda İyi giden hayatın birden tersine
dönmesine eve aldığı cariye ile sebep olmuştur. Yaptığı hatanın cezasını da en
ağır şekilde çekenlerden birisidir romanda. Yazar romanda Suphi’nin kötü duruma
düşmesinden sonra annesiyle de ilgilenmemiştir. Hatta Münire Hanım maddi
imkanlardan yoksun, sokaklarda dilenirken soğuktan donarak ölmüştür.
Şevket Efendi: Zehra’nın
babasıdır. Henüz otuz beş yaşında, çalışkan bir adamdır. Tüccarlar arasında
büyük bir saygınlığı vardır. Kızı Zehra’nın kıskançlığından dolayı çok
üzülmektedir. Bu duruma çareler aramaktadır.
Sırrı Cemal: Romanda bir güzellik sembolü olarak ifade edilmektedir. Kafkas neslinin
güzelliği ile en fazla meşhur olan şubesindendir. Bir bakışta en zor
beğenenlere bile güzelliğini kabul ettirmekte, onaylatmaktadır. Kadın dendiği
zaman hatıra ne mana gelirse o mananın tamamen cisimleşmiş şeklidir. Bünyesi
gayet hassas ve narindir. Beli ince, göğsü geniş, gerdanı uzunca, ağzı ufak,
hareketleri hoş, gamzeleri gönle hoş gelen, kısacası ender bulunan bir
güzelliktir.
Romanda da
olayların başlangıcında Sırrı Cemal’in etkisi büyüktür. İlk başlarda Suphi’nin
dikkatini çekmese de Zehra, başına geleceklerin farkında gibidir. Böyle bir
güzellik karşısında hiç bir erkeğin hayır demesi mümkün değildir. Sırrı
Cemal’in bu güzelliği Zehra’nın kıskançlık hastalığının yeniden ortaya
çıkmasına neden olmuştur. İlk başlarda Suphi, Sırrı Cemal’in güzelliğini fark
etmese de daha sonra Zehra’nın kıskanç tavırları onu Sırrı Cemal’e itmiştir.
Nazikter: Sade,
temiz, biraz terbiyesiz, huysuz, ihtiyar bir yaşlı kadındır. Sırrı Cemal’e
karşı bir hasedi vardır. Kaba saba, cahil biridir.
Habibe Molla: Kulağı
delik diye tabir edebileceğimiz, açık göz, şeytana külahını ters giydirip,
atlıyı atından indirip, yolcuyu yolundan döndürür biridir. Adam araştırmak, iz
sürmek, olayları haber almak adeta işi gücü eğlencesi, zevki gibiydi. Suphi’yi
takip etsin diye Zehra tarafından tutulmuştur.
Ürani: Genç, gayet
güzel, etine dolgun bir kadındır. Minik elleri, küçük ağzı, iri gözlerinden
zeka fışkıran, şiir gibi duran bir yüzü vardı, diye tasvir edilmektedir yazar
tarafından. Açık giyinen, rahat hareketleriyle gittiği her ortamda dikkat
çekmeyi bilir. Paraya, gezmeye, eğlenmeye oldukça düşkündür. Gezmekten,
tiyatrolardan hiç bir şekilde geri kalmaz.
Sırrı Cemal
ve Suphi’den intikam almak için Zehra tarafından tutulmuştur. Kısa bir sürede
Suphi’yi etkilemeyi başarırı ve onu Sırrı Cemal’den uzaklaştırır. Paraya
eğlenceye düşkünlüğü sebebiyle kısa bir sürede de Suphi’nin bütün parasını harcattırır.
Öyle edalı cilveli bir kadındır ki Suphi artık onun yanından ayrılamayacak hale
gelmiş, Zehra’yı ve Sırrı Cemal’i hiç aklına bile getirmemektedir. Zehra bu
şekilde intikamını aldığını düşünmektedir, bir süre sonra Sırrı Cemal,
Suphi’nin ilgisizliğinden dolayı zor duruma düşer ve çaresizlikten intihar
eder. Daha sonra da Suphi başına gelen bütün olaylardan ve bu hale düşmesinden
Ürani’yi sorumlu tatar ve onu bir şekilde öldürür. Bu olay üzerine kısa bir
süre tutuklu kalsada delil yetersizliğinden serbest bırakılır ancak sürgüne
gönderilir.
Muhsin Bey: Genç bir
delikanlıdır, Suphi’nin yanında katiplik yapar. Suphi işleri boşlamaya
başladıktan sonra işlerin kontrolünü eline alır. Bir süre sonra da bütün işleri
kendi üstüne geçirir. Zehra da Suphi’yi kıskandırmak için Muhsin Bey’le evlenir
ancak sonuçtan memnun olmaz.
Romanda
Suphi, Zehra, Ürani ve Sırrı Cemal asıl kişilerdir.
Yardımcı Kişiler olarak da: Münire Hanım, Şevket Efendi, Muhsin Bey, Habibe
Molla, Nazikter vardır.
Zehra Romanında Mekan:
Romanda
mekan olarak, Tanzimat romanlarında görüldüğü üzere İstanbul vardır. Roman
tamamen İstanbul’da geçer. Boğaziçi, Çamlıca, Beykoz, Bakırköy( Suphi’nin Sırrı
Cemal’le oturdukları ev), dış mekan olarak karşımıza çıkmaktadır. İç mekan
olarak da öncelikle karşımıza, Şevket Efendi’nin dükkanı ve evi vardır.
Ürani’nin evi de iç mekan olarak karşımıza çıkar. Ürani’nin evi Derviş sokak 16
numaradır. Ayrıca bir ara Suphi’nin kaldığı Tulumbacılar koğuşu da iç mekan
olarak karşımıza çıkar.
Eserden bir
kaç örnek verelim. Dış mekan olarak o günlerin Beyoğlu:
“Ezcümle pazar gecesi Tepebaşı Tiyatrosunda verilen baloya gitmişlerdi. Suphi
dans bilmediği cihetle şöyle bir köşeye çekilmiş ortalığın halini
seyretmekteydi. Ürani genç bir delikanlı ile -Angaje-olmuş, bir mahir orkestranın
neşeli ve murakkas ahengine tabaiyyetle [fırl fırıl] dönmeye başlamıştı.
Delikanlı ile Ürani sanki yek-vücut olmuş gibi bir ayak üzerinde ve bir vaz-ı
aşıkaanede haretkat-ı müntazama icra ettikçe Suphi’nin içinden kanlar gitmekte
idi..”
İç mekan olarak
da yazar Ürani’nin Derviş Sokak 16 numaradaki evini ayrıntılı bir şekilde
tasvir etmiştir. Yazar şöyle anlatıyor: Yatak odası; yaldızlı geniş tel
yaylı bir karyola ile küçük fakat zarif çini soba… Odaların en büyüğü salon
şeklinde tertip olunmuştu iki karşılıklı duvara birer yüksek konsol dayatılmış
bunların üzerine iki cesim billur endam aynası konularak önlerine de iki
yüksek Japon lambası getirilmişti. Pencereler cicim perdelerle örtülmüş, oraya
yüksek bir porselen soba kurulmuş, duvarlara kalın yaldız çerçeve
yağlı boya resimler asılmıştı. Resim asma biçimi yeni bir moda
Avrupa’dan gelmiş resimlerde manzara, fırtınaya tutulmuş bir tekne resmi ve
buruşuk alınlı, uzunca ak sakallı esmer renkli ufacık mavi gözlü zühaf
biçiminde ufak vişneçürüğü fesli adamın portresi .Hakkı beyin firçasından
çıkmış olan resim.” (s. 66).
Zehra Romanında Zaman:
1300lü
yıllarda Haziran ve Temmuz aylarında başlayan ve sonraki dönemleri de anlatan
bir zaman vardır.
Zehra Romanında Sosyal Hayat:
Romandan
öğreniyoruz ki, o devirde Beyoğlu’nda verilen bir balada vals de bilinmektedir
(biliniyordu). Yine romandan öğrendiğimize göre; “Bazen Fransız tiyatrosuna,
bazen Verdi’ye, bazen Tepebaşı’na, Konkordiyaya, bazen Kristale, bazen rastgele
bir konsere giderlerdi. Balolardan, suvarelerden de geri kalmazlardı (s.
115) Perdearası, Türk incesaz takımı ile aynı gece orkestra seyircilere
“Vagner’den bir romans çalmıştı” (s. 117).
Romanın
başka bir yerinde de şunları okuyoruz:
“Müslüman olmasına rağmen Avrupa içkileri de kullanmadan kaçınılmıyordu (s.
lll). Ürani bir bardak dolusu birayı dikmekte, delikanlı da konyak
yuvarlamaktaydı” (s. 91-93). ”Yani de olur, Niko!i’de mi olur bir
birahanede içecekler, yemek yiyecekler, sonra bu gece Fransız tiyatrosu “Divorçon”
veriyor, oraya gidecekler. İkinci klas localarından seyredecekler.” (s. 123).
O devirlerde
sigara içenler de var. “Yemekten sonra salıncaklı iskemlesine oturmuş,
sigarasını dumanlamakta…” (s. 73).
Osmanlı
toplumu, bilhassa hanımlar, kitap da okumaktalar. Zehra’da iki yerde geçer. (s.
83). “Habibe Molla’dan kat-ı ümit etmiştir, romanlarına başvurdu. Monte
Kristo’yu belki üçüncü defa olarak okumaya başladı. Kont’un, düşmanlarından ne
yolda intikam aldığnı tetkik ve taharriye koyuldu.” (s. 94). ”Sırrıcemal
bu hücum ile müsterihane yemek yemiş salonda sahneaklı sandalyesinin üstünde,
yanda bırakmış olduğu romanı mütalaaya koyulmuştu.” (s. 94). Günlük
konuşma diline giren çoğu Fransızca kelimeler dikkatimizi
çekiyor: Fabrika (s. 73), şimendifer (s. 83), angaje (s. lll), madam
(s.84), matmazel (s. 85), balo (s. i o),çek, bono, kasa (s. 84), telegraf (s.
94), tranvay (s. 122), vs.
Giyinme
şekli de zamana göre değişiyor. Örneğin, erkeklerin kullandıkları frank gömleği
(s. 144), başına bir büyük tüylü kadife şapka koymuş şapkasına merbut olan
beyaz tülü çenesine kadar indirmişti. Siyah düz, sade bir zarif fistan giymiş
eline gene o renkte bir şemsiye almış, mini mini ellerini siyah eldivenler
içinde saklamış.” (s. 85).
Yazar
romanında tiyatrodan da bahsetmektedir. Bu, Türkler için yepyeni bir olaydı.
Türkiye’de ilk tiyatro temsilleri xyıı. yüzyılın sonunda İtalyan ve Fransız
diplomatlarının konaklarında oluyordu, Osmanlılardan seyirciler azdı. Nabizade
Nazım’ın bahsettiği tercümeler xıx. yüzyılın sonunda yaygın olmaya başlamış.
Buna rağmen sadece -belli bir çevre okuyabilirdi. O zaman Osmanlı İmparatorluğu
Fransa’yla sıkı bir temasta olduğundan yeni bir aydınlar topluluğu yetişmişti.
Aynı zamanda onlar yeni estetik fikirlerin sahibi olmaya başladılar. Hem roman,
hem tiyatro çevirileri yapıldı. Piyeslerde yeni hayat şartları
sergilenmekteydi, hem de çoğu kadın olan kahramanların hayatının Müslüman
kadının hayatından farklı yanları gösterilmekteydi. Aynı zamanda resim yapma
geleneği, ressamların yetişmesi olayı da romanda önemli bir yer tutmaktadır.
Kısaca denebilir ki, Tanzimat yazarlarının eserlerinde yeni yaşama” biçimine
geçiş tüm ayrıntılarıyla gösterilmektedir.
Zehra Romanının Edebi Yönü:
Eser
yazarının ölümünden sonra arkadaşı Mahmud Sadık tarafından Servet-i Fünûn
mecmuasında tefrika edilmiştir. (nr. 254, 11 Kanun-ı Sâni 1311/23 Ocak 1896
vd.) Kıskançlıkların, aşkların ve ihtirasların romanı Zehra, Tanzimat ile
gelen değerler sistemindeki değişikliğin kadın erkek ilişkilerine yansımasının
edebi göstergelerinden birdir. Yazar Zehra romanında realizm ve naturalim
akımının etkisiyle insan ilişkilerinin çeşitli boyutlarını ve bunların
yaratabileceği sorunları Tanzimatın yeni insan tipinin ruhunda denemek
istemiştir. Yazar romanı adeta bir deney laboratuvarına dönüştürmüştür.
Anlatım tekniği, bakış açısı, yazarın eserle arasındaki mesafe göz önünde
bulundurulduğunda, eser romantizmin etkisindedir. İnsan zaaflarını
anlatmasındaki gerçekçiliği ve bireyi ön plana çıkarması hesaba katılınca
eserin realist özellikler sergilediği söylenebilir. Zehra’nın çevrisinin ve
irsiyetinin kaderinin şekillenmesinde etkisi düşünülürse naturalizmden de
izler olduğunu söylemek mümkündür.
Zehra
romanında da diğer Tanzimat romanlarında; Müsameretname, Letaif-i Rivayat,
İntibah, Sergüzeşt de olduğu gibi esir kadın hikayesi önemli bir yer tutar. Bu
cariyelik meselesi Edebiyat-ı Cedide romanıyla ancak ortadan çekilmiştir.
(belgeler.com adresinden alıntıdır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder