9 Şubat 2015 Pazartesi

Divan Edebiyatı Sözlüğü

Divan Edebiyatı Sözlüğü

Divan edebiyatı şiirlerinde ve gazellerde sıkça kullanılan bazı kelimeler



(A)

Ayş : Neşeli olma hali, bahtiyarlık
Âdem : İnsanoğlu
Agâh = Bilgili uyanık:
Ayan = Açık, meydanda:
Ahar = Son:
Ahfadına = Oğullarına,
Andalip = Bülbül:
Ağyar = Gayrılar,başkalar:
Arşaper= Arşa kanat açmak
Ah-i zar = Çok ağlayan:
Acem= Arap olmayan,iranlı
Azade = Hür, serbest:
Ataullah = Allah vergisi:
Anka-ı aşk = Aşk kuşu:
Avdet = Deri dönüş:
Afitap = Güneş: A
ba = Yünden yapılmış, kaba kumaş:

(B)

Bahr-ı safa = Safa denizi:
Bad-i safa = Sabah rüzgarı:
Bostan = Bağ, bahçe:
Bed = Fena, yaramaz, çirkin
Baki = Beka, devamlı:
Bihablil veriyd = Şah damar- B
aht = Talih, kader, kısmet: rından yakın:
Bahre = Deniz:
Beyt’ül atik = Eski ev, Kâ’be
Bî-vefâ : Vefasız
Bî-kes : Kimsesiz
Bipayan = Sonsuz,tükenmez:
Bâtın = İç, öz:
Bağ-ı hezar = Bahçe bülbülü:
Baran = Yağmur:
Bülbülü ra’nâ = Bülbül sesli, güzel
Bahri = Deniz: bundan böyle:
Baran-ı belâ = Belâ denizi:
bende: köle

(C)

Cevval = Koşan, dolaşan, hareketli:
Cife = Leş, pislik:
Cengü cidal = Savaş, kavga:
Cari = Cereyan eden,
canhıraş: yürek parçalayan
CANŞİKÂR : Öldürücü. * Mc: Can avlayan veya öldüren. Sevgili, mahbub.
(Ç)

Çâk : Parçalanmışlık hâli, yaralılık
Çarmıh = Hristiyanlık senbolü, haç:

(D)

Dehr : Zaman
dest: el
dil: gönül
destbusi: el öpme
Didem = Göz, gözüm:
Dad-ı Hakk = Hakk vergisi:
Devran = Dünya, felek, zaman:
Dil-i dânâ = Bilen dil:
Dehrin = Dünyanın, zamanın:
Defteri uşşak = Âşıklar Dânâ = Bilen, bilici: defteri:
Duzeh = Cehennem:
Dem bu dem = Yaşanan an:
Dilhane = Gönül hanesi:
Didar = Yüz çehre:
Darül karar = karar yeri:
dil: yürek
dide: göz
Dide = Göz:
Dûr = Evler,bölgeler,uzak:
Der-i devlet = Devlet içinde:
Dû âlem = İki âlem:
Dar-u ukba = Baki âlem, ahiret:
DEHA-İ KUDSÎ : Dinin derin hakikatlarını anlamakta yüksek mahareti olan dehâ. Dinî dehâ.
DERKETMEK :Bir şeyin en esasını, dibini öğrenmek, iyice anlamak.

(E)

Etfal = Çocuk:
Enver = Çok parlak çok nûrlu:
esrik: sarhoş dermansız
Ezhar = zuhur çiçekler:
Erihnâ = Bize göster:
Ezvak = Zevkler, tadışlar:
Enis = Dost, arkadaş:
esri: esir olan
Eflâk = Gök yüzü, gezegenler:
Enhar-ı aşk = Aşk nehri:
Eyyam = Aylar, zamanlar:
Ebsem = Duymamak, işit-
Esma = İsimler: memek
Ebhar = Denizler:
EBNÂ-İ ÂDEM :Adem oğulları. İnsanlar.
Envar = Ziyalar, aydınlıklar:
Enhar = Nehirler, ırmaklar:
Ey canu men = Ey benim
Elvan = Renkler:
El pençe = El bağlayan: canım:

(F)

Ferd = tek, yalnız:
Fâni = Ölümlü:
Fahri âlem = Âlemin iftihar ettiği. Hz. Muhammed:
Firkat = Dostlardan ve saireden ayrılma:
Firak = Ayrılık, ayrılma:
Felekler = Gökyüzü, gezegenler:
Fakr- Fahr = Fakirlikle iftihar etmek:
Fariğ = Vazgeçmiş, çekilmiş:
Fürûzân : Parlak. ışıltılı
fuzun: fazla

(G)

Ganem = Koyun:
girye: gözyaşı
Gerçi = Her nekadar, isede:
Giryân = Ağlayıcı, ağlayan:
Gurap = Karga:
girye-i dem: gözyaşı
Gâh-Geh = Zaman, zaman, arasıra, bazı bazı:
Gülşen = Gül bahçesi:
Gerdenim = Gerdanım:
Gufran = Affetme, merhamet etme:
Gâhî : Kâh, bazen, zaman zaman
Gül-i sahra: Çöl gülü
Gerdûn : Felek

(H)

Hüda = Allah:
Hünkâr = Padişah, Sûltan:
Handan = Gülen, gülücü:
Hâr = Diken:
Handân : Gülen
Hazân : Güz
Harabat = Harabeler yıkıntılar:
Harimi ismet = Mukaddes ocak, namus ocağı:
Hâki ıtırnak = Toprak kokusu:
Hâki pay = Tevazu etmek, ayağa yüz sürmek:
Hâki hâk = Toprakla, toprak:
Hayyealelfelâh = Haydin kurtuluşa:
Hande rîz = Gülüp duran:
Hazer kıl : Sakın
Haşru neşir = Mahşer - toplanma dağılma:
Hümayı aşk = Devlet kuşu, aşk kuşu:
Her dem = Her zaman: Hürrem = Hür olan:
Hem dem = Can ciğer arkadaş:
HAKKETMEK : Oyarak veya kazıyarak işlemek, yazmak

(I)

Itır = koku:
Ikra’ Oku:

(İ)

İbadulllah = Allah’ın kullareı:
ibza: kedere boğma
İdrak = Anlayış:
i-naf: sertlik gösterme
İcmal = Kısaltma, özetleme:
İt’am = Taam, yemek:
İştiyak = özleme, hasret, çok istekli olmak:
İstihal = Ehil olma, bir şeye lâyık olma:
İfşa-i raz = gizliyi açıklama:
İstidat = Kaabiliyyet:
İsmi pakin = Pak temiz isin:

(K)


Kalb gâh = Kıblenin bulunduğu semt:
Kaf-ı kanaat = Kanaat dağı:
Kîl-ü kâl = Dedi kodu:
Karun = Mûsâ (a.s.) zamanında yaşamış zengin biri:
Katre = Damla: Kenzi mahfi = Gizli hazine:
Kemter = Daha aşağı, hakir itibarsız:
Kenzi mahfi = Gizli hazine:
Kerremnâ = Mükerrem kıldı:
Küllü nefsin = Her nefis:
katre: damla
Kûşe-i vahdet = Vahdet köşesi:
kevaşe: yosma
Kûy-i Leylâ = Leylânın köyü
Kim : -ki anlamında
KAYS : Düşmek, sukut.

(L)

Lâyezâl = Ezeli olmayan:
Lâ mekân = Mekânı olmayan:
Leylü nehar = Gece gündüz:
Leyâl = Geceler:
Levlâke levlâk = Eğer sen olmasaydın, olmasaydın:
Lenterânî = Sen beni göremessin:
Leb : Dudak
Libas = Elbise, örtü:
lamekan: mekansız

(M)

Mahbub = Sevilen:
Maada = Bundan böyle:
merdüm : insan anlamında farsçadan türkçeye geçmiş bir kelime. merdüm-i dîde olduğunda ise gözbebeği anlamına denk düşer. şeyh galib'in selamında da bu mana ile yer bulur zâtına ki beyit de insan ile gözbebeğinin ilişkisine ışık tutar;
Mâşuk = Âşık olunan, sevilen:
Mahles = Bir kimsenin ikinci adı:
Müncer olmak : Bir sonuca ulaşmak
Makber = Kabir:
Mevlâ = Efendi:
Mazharı gufran = Affedilme, merhamete nail olma:
Merd = Özü sözü doğru:
Mürde = Hasta:
mahpeyker: ay yüzlü
mukteza-i hale mutabık (durumun gereğine uygun) söz söyleme yetisi.
Mekân = Yer:
Münevver = Nûrlanmış:
Men reânî = Beni gören:
Mündemiç = İçinde bulunan:
Mecellet = Kitaplar, mecmualar:
Muzmahil = Çökmüş, darmadağınık:
Müştâki Cemâlin = Cemâlini özleyen:
Müştak = İştiyakli özleyen:
Mızrap = Telli çalgılarda kullanılan alet:
Men arefe nefsehu = Nefsine ârif olan – bilen:
Miftahu kalb = Kalb anahtarı:
Mihrab = Yönelinen yer.
Mir’at-ı zât = Zât aynası:

(N)

Nalân = İnleyici, inleyen:
Nesne = Bir şey:
Nakatullah = Allah-ın devesi:
Nâdân = Bilmez, cahil:
Nüzhet = Neş-e, eğlence:
Nefha = Güzel koku:
NÜKTEVER : Nükteyi anlamakta mâhir olan, nükte bilen.
Necip = Soyu sopu temiz:
Neva = Ses, sedâ:
Nehyü isbat = Kaldırma, ispatlama:
Nihan = Gizli, mahcup:
Nikap = Peçe yüz örtüsü:
Nûr-u veçhinden = Yüzünün nûrundan:

(O)

Od = Ateş cehennem:

(P)

Peyker = Yüz, surat, çehre:
Pür safa = Cok safalı:
Post = Bir makam, hayvan derisi:
Pür nûr = Çok nûrlu:
Püser = Oğul, erkek çocuk:

(R)

Râh = Tutulan yol, meslek: Rif’at = Yükseklik, yücelik:
Râ’nâ = Güzel, lâtif, hoş görünen:
Rahmî = Rahmete mensup, rahmetle:
Ram ol = İtaat eden, boyun eğen ol:
rücu: geri dönmek
Rücû-u = Dönme, geri dönme:
Rücû-u ilâllah = Allah-a dönme:
Rüsvay = Rezillik, haysiyyetsizlik:
Ram: boyun eğmek

(S)
Salâ = Minarelerde okunan salâvat:
Safa = Saflık, berraklık:
Sâd pâre = Yüz parça, parça, parçe:
Sakî = Su veren, su dağıtan:
Sahr-ı cihan = Cihan sahrası:
Sahbay-ı aşk = Aşk sehbası:
şad: mutlu
serdest: egemen
ser:baş
Sehâ = El açıklığı, cömertlik: Server = baş, başkan:
Semud = eski bir kavim: Sübhan = Allah:
Seher = Tan yeri ağırmadan biraz evvelki vakit:
Sîne = Göğüs yürek:
Sîne çak = göğsü kabaran:
Sinnimiz = Yaşımız, yıllar:
Subha = Seher vakti:
Sıbgatullah = Allah-ın boyası:
Subh : Sabah vakti
Sâd : Çok sayıda
Sayf : Yaz
Şitâ : Kış
Sitâre : Yıldız (bahtı temsilen)

(Ş)

Şah-ü geda = Kul ile sûltan:
Şems = Güneş:
Şaduman = Alev, ateş, sevinçli:
Şûle = Alev ateş:
Şeş cihet = Altı cihet:
Şemsi aşk = aşk güneşi:
Şemsi hakikat = Hakikat güneşi:
Şem’ : Mum

(T)

Takaza = Sıkıştırmak:
Taht-ı gâh = Taht yeri:
Tac-ı ser = Baş tacı:
Tabe sabah = Sabaha kadar:
Tâli’ : Talih, baht
Tafsil = Etraflıca, uzun uzadıya:
Taht-ı dil = Dil yeri:
Tahmis = Ateşte kızdırma, kavurma:
Ten perver = kendini besleyen:
Tuhfe = Hediye:
Tercüman-ı aşk = Aşk tercümanı:
Tegafül = Gaflet:
teşne: bir sey yapmaya egilimi olan, egilimli, meyilli anlamina gelen
Temaşa = Bakıp seyretme:
Tefahur = Övünç, övünme, iftihar:
Tekevvün = Varolma:
Tığ-i kara = Kara kılıç:
Tığ-i tevhid = Tevhid kılıcı:

(U)

Ufku dil = Dil ufku:
Uryan = soyunma:
üftade: çaresiz aşık
Ulül el bab = Sağ duyu sahibi insânlar:
Umûr : İşler

(V)

Vâsıl = Ulaşan:
Visâl = Ulaşma, buluşma:
Venefahtü = Ona rûhumdan üfledim:
Vuslat = Buluşma:

(Y)

Yekzeban = Ağız birliği eden, aynı dille konuşan:
Yektir = Tektir:
Yekta = bir tane:

(Z)

Zaikatül mevt = Ölümü tadacaktır:
Zâhir = Görünen, görünücü:
Zerrat = Zerreler:
Zeval = Sona erme, yerinden ayrılıp gitme:
Zinde = Diri, yaşayan, canlı:
ZÂHİRÎ :Görünüşte olduğu gibi. Zâhire âit ve müteallik. Asıl ve hakiki olmayan. Zâhiriyyun mezhebine âit olan.
(alıntıdır)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder