10 Şubat 2015 Salı

SEVANIHÜ’L-UŞŞÂK VE AHMED GAZZALI

Sevanihü’l-Uşşâk (Aşkın Halleri) ve Ahmed gazzali (?- 1126)

Ahmed Gazzâlî

İran'da yetişen evliyanın büyüklerinden ve fıkıh âlimi. İsmi Ahmed, Künyesi Ebü'l-Feth, lakabı Arif'tir. Babasının ismi Muhammed'dir. Büyük âlim İmâm-ı Gazâlî'nin kardeşidir. Et-Tûsî ve el-Gazâlî nisbeleri verildi. Ahmed Gazâlî'nin nerede ve ne zamanda doğduğu belli değildir. 1126 (H.520) senesinde Kazvin'de vefat etti.

Ahmed Gazzâlî hazretleri küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Zamanındaki âlimlerin birçoğu ile görüştü ve onların sohbetlerinde bulundu. İlim öğrenmek için birçok memleket dolaştı. Pek çok tasavvuf ehlini ziyaret edip, hizmetlerinde bulundu. İlim ve fazilette yüksek derecelere kavuştu. Irak'a gittiği zaman ilmi ve fazileti sebebiyle halk, sohbetlerine koştu. Sonra Bağdat’ta vaaz meclisi kuruldu ve sayısı seksen üçe yakın ders meclisinde vaazlar verdi.

Ahmed Gazali’nin vaazları gönülleri alıcı ve tesirliydi. Kerametler sahibi, güler yüzlü bir zâttı. Fıkıh ilmi ile meşgul olmasına rağmen, daha ziyade insanlara vaaz ü nasihatleri ile meşhur oldu. İmam-ı Gazzâlî hazretlerine vekâleten, bir süre Nizamiye Medresesinde ders okuttu.

Ahmed Gazzâlî hazretleri çok tevazu sahibiydi. Sık sık ; "Vaaz ve nasihat hususunda kendimi ehil görmüyorum. Vaaz âlimlerin, ilim nisabının zekâtıdır.

Nisabı olmayan nasıl ve nereden zekât verir? Eğri ağacın gölgesi hiç düzgün olur mu?" buyururdu.

Ahmed Gazzâlî hazretleri bir müşkülle karşılaştığı zaman, rüyasında Peygamber efendimizi görür, zor olan meseleyi arz eder bu şekilde işin doğrusunu öğrenirdi.

Talebenin ilim tahsil ederken ne gibi hususlara dikkat etmesi gerektiği sorulduğunda şöyle buyurdu:

"İlim isteyen ilk önce nefsini kötü ahlâk ve huylardan temizlemelidir. Çünkü ilim öğrenmek, kalbi imar etmekle olur. Azaların vazifesi olan namaz, nasıl necasetten temizlenmeden olmuyorsa, kalbin ilim ile tamiri de, ancak kalbi her türlü kötü sıfat ve vasıflardan, fena huylardan temizledikten sonra olur.

İkinci olarak dünya meşguliyetlerinden alâkayı kesmelidir. Zira dünya meşgalesi insanı ilimden alıkoyar. İnsan bir anda iki şeyle meşgul olamaz.

Üçüncü olarak hocaya karşı kibirli olmamalı ve ona ukalâlık etmemelidir. Bilhassa hastanın tabibe teslim olduğu gibi hocaya teslim olmak lazımdır.

Dördüncü olarak ilmin başında ister bu ister öteki dünya için olsun âlimlerin ihtilaflarına kulak asmamalıdır. Çünkü bu zihni zorlar doğru düşünceden uzaklaştırır. Meseleler idrak edilmez olur.

Beşinci olarak, insanın okumaktan gayesi kalbini kötü huylardan temizleyip, faziletlerle süslemek, gelecekte ise Allahu telaya yakın olmak ve yakınlık mertebesine kavuşmak olmalıdır. Bilgisiyle; riyaset, servet, makam, düşük adamlarla mücadele ve akranlarına üstünlük gayesi göstermemelidir."

Ahmed Gazzâlî kardeşinin yazdığı İhya-u Ulûm adlı eserini bir cilde kısaltarak Lübâb-ül-İhya ismini verdi. Ayrıca Sevânih-ul-Uşşak, Zahire fi İlm-i Basîre, Bevârik-ul-İlm, Et-Tecrit fi-Tercemet-it-Tevhit, Sırr-ul-Esrar ve Teşkil-ül-Envâr ve Havâss-üt-Tevhit adlı eserleri vardır.

 Sevânih-ul-Uşşak 

Sevânih, Ahmed Gazzâirnin Farsça eserleri arasında en uzun ve en önemli ki­tabıdır. Bu kitabın başlığı, sûfîlere göre, bir sûfînin ruh âlemindeki seyri sırasında tecrübe ettiği ilhamlar anlamına gelmektedir. Ahmed Gazzâlî’nin tasavvufi görüşü­ne göre, bir sûfî müşahede âleminin ötesine yol almaya başlayınca, "gönül" (dil), "ruh" ve "sırr" gibi, bazı farklı bölgelerden ya da menzillerden geçer. "Âlem-i ervah" da denen ruh âlemi, buna göre, arada bulunan ontolojik bir bölgedir ve aşkın ger­çek yurdu da burasıdır. Sûfînin bir âşık haline gelmesi bu bölgede gerçekleşir. Sûfînin, bu bölgedeki seyri sırasında edindiği duygu, düşünce ve izlenimlere "sevânih" denir. Nitekim Sevânih de aşkın mâverâî mahiyetini, sevgilinin ilahî niteliklerini ve âşığın ruhî durumlarını ve psikolojisini konu edinen bir kitaptır. Başka bir ifadeyle, Sevânih’in asıl üzerinde durduğu konu, nefsin temel teşkil eden birleştirici gerçekli­ği olarak aşktır.



Sevânih'in, ehl-i irfan arasında fazla yayılmamasının bir nedeni de onun son de­rece sembolik bir dille ifade edilmiş olan muhtevası olabilir. Yazarın, kısa bölümler halinde takdim ettiği ince düşünceleri içinde, dikkatli bir okurun bile takip etmekte güçlük çekeceği son derece gelişmiş saf bir aşk metafiziği vardır. Tasavvufun sembo­lik diline âşinâ olmayan ve bu metafiziğe vâkıf bulunmayan bir okura bu yazıların çoğu, âşığın ve onun sevgili olarak Allah'la olan ilişkisinin niteliği ile ilgili bir ifadesi olarak görünebilir. Ama bu görüntünün arkasında engin bir metafizik yatmaktadır.

Sevânih, başlangıçta kolay gibi görünse de, özü itibariyle, çok ağır bir tasav­vuf metnidir. Bu durum, bir ölçüde yazarının üslubundan da kaynaklanmakta­dır.


Sevânih' in, henüz yolun başında olanlar tarafından çok zor anlaşılmasının bir nedeni de, bizzat başlığın da ifade ettiği üzere, kısa bölümler (fasıllar) içinde su­nulan ve daha önceki sûfîlerin şiirleriyle desteklenen fikirlerin, aşkın hakikî ülke­si olan âlem-i ervahtan gelen ilham ve sezişler olmasıdır. Bu bakımdan, kitap, as­la tasavvufa bir giriş denemesi değildir; dolayısıyla hiçbir hazırlığı olmayan kişi­lerin ondan yararlanması kolay olmayacaktır.

(alıntıdır)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder