Yahya Kemal’in Şiirlerinde İstanbul
Yahya Kemâl’de, İstanbul ve İstanbul’a
olan sevgi birçok şiirinin kaynağını oluşturmaktadır. Yahya Kemal şiirlerinde,
İstanbul semtlerinden ve oralarda yaşayan halktan, insanlara karşı duyduğu
sevgiden, İstanbul ve Boğaziçi’nin doğa güzelliklerinden, Türk toplumunun
yarattığı uygarlıktan bahseder.
Yahya Kemâl’de,
İstanbul, “fetihten itibaren geçen bütün zaman kadrosu içinde, tarihi, tabii,
sosyal… bütün hususiyetleriyle, bölünmez bir ‘bütün’, milli varlığımızın bir sembolü
olarak yaşar. İstanbul, milli tarihimizin bu büyük serveti, renk renk
hatıraları, tabii ihtişamının bitip tükenmez pitoreski ve her biri kendi yaşayışımızın
sadık ve sihirli birer aynası olan semtleri, insanları ve bütün canlılığı ile
onun şiirlerindedir.
Yahya Kemal’de İstanbul sevgisi oldukça
önemlidir. İstanbul, bütün Türk tarihinin, coğrafyasının bir sembolüdür. Bu
sembol şehri sevmek ve ona hayran olmak Türk milletini ve vatanı sevmek
demektir. “Hakikî vatan ve insanı mesut edecek tek yer, bütün vatanın ruhunu
teşkil eden bu şehirdir.”18 Şairin bu şehre olan sevgisi birçok şiirde kendini
göstermektedir. Yazarın, ‘Kendi Gök Kubbemiz’ isimli kitabında Yakacık,
Fenerbahçe, Moda, Göztepe, Maltepe, Erenköy ve Çamlıca… gibi birçok semtine
şiirler yazmıştır. Şairin İstanbul’a olan sevgisini şu mısralarla
anlayabiliriz:
Gelmek’çün
ikinci bir hayata
Bir
gün dönüş olsa ahretten
Her
ruh açılıp ta kâinata,
Keyfince
semada tutsa mesken;
Talih
bana dönse, nazikâne
Bir
yıldızı verse malikâne;
Bigâne
kalır o iltifata
İstanbul’a
dönmek isterim ben
Güzelliği, göz alıcı mevsimleri
özellikle Boğaziçi’siyle İstanbul, Yahya Kemâl için bütün bir tabiat demektir.
Bu mekân daima en güzel duygulara kaynak olmuştur. Şiirlerinde İstanbul ve
Boğazı hiçbir yerle mukayese etmez, sadece “Siste Söyleyiş” adlı şiirinde
İsviçre göllerinin bu derece güzel olabileceğini belirtir. Benzetmek olmasın
sana dünyada bir yerî; Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri İstanbul, her
yönüyle Yahya Kemâl’de orijinal hayaller uyandırmaktadır. Bu hayaller şaire en
güzel duyguların kapısını açmaktadır. Yahya Kemâl bu hayal ve duyguları en
güzel şekilde
şiirlerinde istemiştir.
“Onun İstanbul için yaptığı: Bir objeden
hareketle, onun ardındaki zaman ve mekâna uzanmaktır. İstanbul manzarasında
bütün imparatorluğu görür. Bu bakışı, tarihi ve coğrafî unsurları kullanarak
gerçekleştirir. Binbir tepe yükselen Boğaz’dan,
Baktıkça vatan görünsün engin. mısralarına
baktığı yer Boğaziçi’dir. Ancak gördüğü,
engin bir vatan ufkudur.”19
Yahya Kemal’in şiirinde Çamlıca ve
Üsküdar ayrı bir ehemmiyete sahiptir. Çamlıca, gurbetten dönüş esnasında şairi karşılayan
ve birçok kutsal değerin simgesi olan İstanbul’a kavuşulduğunun müjdecisidir.
Üsküdar, şairin Anadolu yakasına baktığında Anadolu’da yaşayan insanımızı anlatan
ve o insanları görmemizi sağlayan bir vasıta konumundadır.
Ben
yolcuyum bugün, yolun ufkunda Çamlıca
Hala
görünmüyor;
Hala
görünmüyor diyerek sabırsızım.
Yıllarca
sevdiğim Adalar, sevdiğim deniz
Artık
görünsünler.
Yahya Kemâl, şiirlerinde İstanbul ve
semtlerini oldukça sık kullanmıştır. İstanbul’un hemen hemen her semti için
şiir kaleme almıştır. İstanbul, şairin şiirlerinde sadece görünüm arz etmez.
İstanbul
onun şiirlerinin en önemli kaynağını
oluşturur. Çünkü o vatanına, insanına ve maneviyatına İstanbul’u sembol olarak
seçmiş ve bu değerlere İstanbul üzerinden seslenmiştir. Yahya Kemâl
bir İstanbul şairidir. İstanbul onun
için bünyesinde maddi ve manevi birçok özelliği barındıran bizi biz yapan
Türk-İslam kültürünün temsilcisidir. “Yahya Kemâl, İstanbul’a bakınca yalnız o
günkü halini görmez. O, her hangi bir
semti gezerken, şiirlerinde tasvir ederken, o yerin, İstanbul’un Fethinden beri
bütün tarihini ve hayatını yaşar.(1)
İstanbul’u
birçok şiirinde dikkatlere sunan Yahya Kemal, Koca Mustâpaşa
manzumesinde bu şehri farklı bir yönüyle ön plâna çıkarır. Aynı bakış açısını “Ziyâret,
Atik-Valde’den İnen Sokakta, Süleymâniye’de Bayram Sabahı” gibi diğer
şiirlerinde de yakaladığını görürüz.
Ziyâret isimli manzumesinde mekân, fizikî görünüşünün
ötesinde bir tespitle anlatılır:
Eski mîmâra nasıl rahmet okunmaz burada?
Suyu cennetten akıtmış bu güzel manzarada;
Bu dıvarlarda, saatlerce temâşâya değer,
Çini’den, solmayacak bahçeler açmış yer yer;
Mânevî râhata bir çerçeve yapmış ki gören,
Başka bir âlemi görmekle geçer kendinden
mısraları
mekânın dış görünüşünden ziyade, arkasındaki görünmeyeni anlatır. Atik-Valde’den
İnen Sokakta isimli şiirinde yer alan;
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime:
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Mademki böyle duygularım kaldı, çok şükür.” (s.35)
mısralarda
İstanbul’un bu semtinde rûhun mekâna sinişi anlatılmakta, kısacası eşya ve
tabiata görüntüsünün ötesinde bir anlam verilmeye çalışılmaktadır. Aynı anlatış
tarzını Süleymâniye’de Bayram Sabahı isimli şiirinde de görmek
mümkündür:
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında
bu cumhûra bakarken şimdi
Senelerden beri rü’yâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim. (s.11) (2)
1. Özcan BAYRAK, Yahya Kemal’in Şiirlerinin Kaynakları
2.
Türk Dili, Sayı:609, Eylül 2002, s.724-735
HAZIRLAYAN:
edebiyatodevleri.blogspot.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder