10 Şubat 2015 Salı

TÜRKÇEDE SÂDİ-İ ŞİRAZÎ

TÜRKÇEDE SÂDİ-İ ŞİRAZÎ
                   
Sâdî'nin Türk şair ve yazarları üzerinde büyük etkisi olmuştur. XIV. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında yetişen şair ve yazarlar onun eserlerinden¸ özellikle de Bostan ve Gülistan'dan etkilenmiş¸ bu etkiyi eserlerine yansıtmışlardır. Bu şair ve yazarlardan ilk akla geleni 14. yüzyıl mesnevi şairi Hoca Mes‘ûd'dur. Ahmet Paşa¸ Müniri¸ İznikli Bekayi¸ Yahya Bey¸ Ömer Fuadi¸ Sünbülzâde Vehbi¸ Tanzimat Şairlerinden Ziya Paşa ve son dönemde Mehmet Akif¸ Sâdî'yi üstad kabul eden yazar ve şairlerden bazılarıdır. Sözün burasında bu büyük bilgenin Bostan ve Gülistan'ını Türkçe'ye çevirerek çok önemli bir kültür hizmeti yapmış olan Kilisli Rıfat Bilge'yi de burada özellikle anmak gerekir.
            Mehmet Âkif’te Sâdî Tesiri

Akif 1898’de yazdığı ilk şiirlerinden birinde Sâdî’nin, şiiri hikmetle karıştırarak hakikatin sözcüsü haline getirdiğini, “Gülistan”ın aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen bugün hala solmayan bir gül bahçesi olduğunu ifade eder:


            Şu üst’ad-ı irfân-penâhın bugün
            Hakikatte şâkirdiyiz biz bütün
            Mürebbî-i efkâr-ı ümmet odur
            Eden halka tedris-i hikmet odur
            Odur şiiri hikmetle hakkı sözyleyen
            “Gülistan”ı hala hazan bilmiyor
            Safâ-yı rebîîsi eksilmiyor (3)


Mehmet Akif Ersoy¸ Sâdî'den bahsederken "Azim" şiirinin başında "Hem lisan hem de bulduğu konular itibariyle Fars şairlerinin en büyüğü" olarak gördüğü Sâdî'yi¸ "Bizim Şark'ımızın rûh-i kemâli" olarak görür :


                  AZİM
Sa'dî, o bizim Şark'ımızın rûh-ı kemâli,
Bir ders-i hakîkat veriyor, işte meâli:
"Vaktiyle beş on kâfile sahrâya düzüldük;
Gündüz yürüdük hep, gece bir menzile geldik.
Çok geçmedi, baktım, bir adam hâsir ü hâib
Koşmakta... Meğer eylemiş evlâdını gâib.
Bîçâre gidip haymelerin hepsine sormuş;
Bir taş bile görmüşse, hemen oğluna yormuş.
Avâre peder, nerde bulursun onu! derken...
Gördüm ki ciğer-pâresinin tutmuş elinden,
Lebrîz-i meserret geliyor bizlere doğru,
Taşmış da gözünden akıyor şimdi sürûru!
Yaklaştı şütürbâna nihayet, dedi yekten:
"Evlâdımı buldum... Nasıl amma? Onu bilsen...
Karşımda ne görsem, “O!” dedim geçmedim aslâ.
Aldatsa da tahmînimi binlerce heyûlâ,
Azmimde fütûr eylemedim, ye'si bıraktım...
Mâdâm ki dünyâdadır elbet bulacaktım...
Kumlarda yüzüp, zulmetin a'mâkına daldım;
Hep rûh kesildim... Ne boğuldum, ne bunaldım.
Tevfık-i İlâhî edip en sonra inâyet,
Gördüm gözümün nûrunu karşımda nihâyet. "
İm'ân ile baksak oluyor işte nümâyan,
Sa'dî bize göstermede bir meslek-i irfan:
Bir gâye-i maksûda şitâb eyleyen âdem,
Tutmuşsa bidâyette eğer azmini muhkem,
Er geç bulacak sa'y ile dil-hâhını elbet.
Zîrâ bu şuûunzâr-ı tecellîde, hakîkat,
Tevfik, taharrîye, taharrî ona âşık;
Azmin de emel lâzımıdır, gayr-ı müfârık.
Olsun da emel azm ü taharrîye mukârin;
Tevfik zuhûr eylemesin sonra... Ne mümkin!
Ba'zen iki üç haybet olur rehzen-i ümmîd...
İnsan o zaman etmelidir azmini-teşdîd.
Ye'sin sonu yoktur, ona bir kerre düşersen
Hüsrâna düşersin; Çıkamazsın ebediyyen!
Mahkûm olarak ye'se şu bîçâre peder de,
Evlâdını şâyed o karanlık gecelerde,
Vaz geçmiş olaydı aramaktan, ne bulurdu?
Elbet biri candan, biri cânandan olurdu. (1)


Akif'in Sâdî'ye hayranlığı bununla da kalmaz. Ondan manzum tercümeler yapar ve bazı makalelerinin altına Sâdî imzasını atacak şekilde ona meftunluk gösterir. Zira Sâdî¸ ona "İnsanlığa hizmet etme yolunu gösteren adamdır."

Akif'in bu ifadeleri¸ aslında Sâdî'nin Osmanlı kültür ortamında nasıl bir algıyla ele alındığını gösterir. Gerçekten de Sâdî¸ sadece Mehmet Akif'i değil hemen bütün Osmanlı ediplerini etkileyen¸ onların kendisinden hayranlıkla bahsettiği¸ eserlerini okuduğu bir isme dönüşmüştür. Mesela Ziya Paşa da Harabat mukaddimesinde ondan bahsederken

            Bir kimse okursa Bûstan'ı
            Anlar o zaman nedir cihanı


diyerek bu durumu ortaya koyar. Bütün bunlar şu anlama gelmektedir. Sâdî¸ sanat anlayışı ve anlatım tarzıyla hem kendi kültür coğrafyasında hem de Osmanlı ülkesinde bilinip tanınan bir bilgedir. Bilgedir dedik¸ zira onun sevilip benimsenmesinin asıl sebebi ondaki bu irfanî yöndür. (2)

                                                                          

1 .M.Âkif: Safahat, s. 65-67
2. www.somuncubaba.net-2012-02-0136-15sadi_sirazi.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder