ŞEMS-İ TEBRİZİ
Büyük bir
arif olduğu bilinen Melikdad oğlu Ali adlı bir kişinin oğlu olan Muhammed
Şemseddin, 1164 senesinde Tebriz’de dünyaya gelmiştir. Henüz çocukluk ve ilk
gençlik yıllarında bile kendi kuşağının çocuklarından bambaşka olduğunu
göstermiş, anne babasını,yakınlarını, hocalarını hayrete düşüren davranışlar
ortaya koymuştur. Zamanın ölçülerini aşan bu zat, çocukluk dönemine ait bir
anıyı şöyle anlatıyor:
“Henüz
ergenlik çağına girmemiştim. Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gün hiçbir şey
yiyemezdim; istekten kesilirdim. Günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım. Bir gün
babam bana çıkıştı : ’ Oğlum’, dedi ‘ben senin bu halinden bir şey anlamıyorum.
Bunun sonu nereye varacak?‘ ben ona şu cevabı verdim:
‘Baba,
seninle benim babalık ve evlatlık ilişkimiz neye benzer bilir misin? Bir
tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla bir de kaz yumurtası koymuşlar. Vakti gelip
de civcivler çıktığı zaman, bunlar hep birlikte analarının ardına düşerler, bir
göl kenarına gelirler. Kaz yumurtasından çıkan civciv hemen kendini suya atar,
bunu gören ana tavuk, eyvah yavrum boğulacak der. Çırpınmaya başlar. Halbuki
kaz yavrusu, neşe içinde suda yüzmektedir. İşte, seninle benim aramdaki fark da
böyledir.”
Muhammed
Şemseddin, bazı görüşlerin ve Mevlana’nın müridi, öğrencisi olduğu yolundaki
yaygın inanışın aksine, basit bir batıni dervişi değil, üstün vasıflarla
bezenmiş, hatta vasıftan dahi söz edilemeyecek yapıda bir zattır. Mevlana gibi
zahir ve batın ilimlerinde yüksek derecelere ermiş, müderrislik, müftülük
yapmış seçkin bir insanı aşk ateşiyle pişirip ona mânâ aleminin pencerelerini
açan biri hakkında başka nasıl düşünebiliriz ki?
Her sözü,
sohbeti ve bakışı ile insanları alt üst eden, dar, sınırlı bir ahlaktan
Allah’ın ahlakı anlayışına çeken Şems, kendisi için şunları söylüyor :
“Ben bir
tarafta, dünyanın insanla şenelmiş dörtte bir kısmının halkı da bir tarafta
olsa,beni sorguya çekse onlara cevap vermekten kaçınmam ve daldan sıçramam. Ne
kadar zor şey sorsalar cevap üstüne cevap veririm. Benim bir sözüm, onlardan
her birisi için on cevap ve hüccet olur.”
Bir gün Baba
Kemal’in, kendisine Şeyh Fahreddin Iraki’ye açılan sırlardan ve hakikâtlerden
yana bir keşif gelip gelmediğini, sorması üzerine Tebrizi:
“Ondan daha
çok müşahade gelir! Ancak onun bildiği bazı ıstılahlar vardır,onun için
gördüğünü en sevimli şekilde sunar. Bana gelince, bende öyle güç yoktur.” diye
cevap verir. Baba Kemal de
“Allah ü Teala, sana günlük bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikâtlerini senin adına izhar etsin. Hikmet ırmakları onun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin, o kıyafetin rütbesi de senin adına olsun” der.
“Allah ü Teala, sana günlük bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikâtlerini senin adına izhar etsin. Hikmet ırmakları onun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin, o kıyafetin rütbesi de senin adına olsun” der.
Makalat adlı
eserindeki ifadelerinden onun Tebriz’de Ebubekir adlı Şeyhinden feyz aldığı
anlaşılır, ancak yine kendisinin bildirdiğine göre, şeyhi onda olan bir şeyi
görememiş, başka kimsenin de göremediği bu farkı, sadece Hüdavendigârı Mevlana
anlayabilmiştir.
Zaten şeyhi
onu daha fazla olgunlaştırmanın kendi gücünü aştığını anladığı zaman seyahate
çıkmasına izin verir. O da diyar diyar gezip Sohbetine dayanabilecek bir dost,
bir mürşit arar. Fakat aradığını bir türlü bulamaz, hiç kimse onu tatmin
edemez. Konuştuğu kişileri imtihan eder,istediği cevabı alamayınca oradan
ayrılır. Kendisini olgunlaştıracak bir şeyh aradığını söyler; ama bütün
şeyhleri kendine mürid yapıp arayışına devam eder.
Memleketi
olan Tebriz’de kendisine manevi kemalinden dolayı “Kamili Tebrizi”, durmadan
gezdiği, yolları tayy ettiği için “Şemseddin-i Perende” (uçan Şemseddin)
derler.
Bir gün yolu
Bağdat şehrine düşer. Orada meşhur sofilerden Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi bulup
neyle meşgul olduğunu sorar.
“Ayı leğendeki
suda görüyorum” diye cevap verir Kirmani.
Şems
Hazretleri bu cevap üzerine:
“Boynunda
çıban yoksa neden başını kaldırıp da onu gökte görmüyorsun? Kendini tedavi
ettirmek için bir doktor bulmaya bak. Böylece, neye bakarsan gerçekten
bakılmaya değer olanı onda görürsün” der.
Kirmani
Hazretleri Şems’in ellerine sarılıp müridi olmak istediğini söyler. Şems’in
cevabı kesindir: “Sen benim arkadaşlığıma dayanamazsın!”
Ama,
Evhadüddin, ısrarlıdır. Nihayet, Şems, Bağdat pazarının tam ortasında birlikte
şarap içmek şartıyla kabul edeceğini söyler. Evhadüddin “bunu yapamam” deyince,
“O zaman
benim için şarap bulup getirir misin?” sorusunu yöneltir. Onu da yapamayacağını
bildiren Kirmani’ye “ben içerken bana arkadaşlık eder misin? ”diye sorar.
“Edemem” yanıtı üzerine artık Şems Hazretleri, “ Erlerin huzurundan ırak
ol!”diye bağırır. “Bana arkadaş olamazsın . Bütün müridlerini ve dünyanın bütün
namus ve şerefini bir kadeh şaraba satmalısın. Bu aşk meydanı erlerin ve
bilenlerin işidir. Ve şunu da iyi bil ki ben mürid değil, şeyh arıyorum.
Hem de
rastgele bir şeyh değil, hakikâti arayan olgun bir şeyh!..”
Kirmani,
teslimiyet ve kabiliyet imtihanını bu nedenle geçememiş, onun asıl maksadını
idrak edememiştir.
Tebrizi,
arayışları sırasında bir rüya görür. Rüyasında kendisine bir velinin arkadaş
edileceği bildirilir. Üst üste iki gece rüya tekrarlanır ve o velinin Rum
ülkesinde olduğu haberi verilir.
Onu aramak için yollara düşmek ister, fakat daha zamanının gelmediği, “işlerin vakitlerine tabi ve rehinli olduğu bildirilir.”
Onu aramak için yollara düşmek ister, fakat daha zamanının gelmediği, “işlerin vakitlerine tabi ve rehinli olduğu bildirilir.”
Şems ilahi
tecellilerle mest olduğu, tam mânâsıyla istiğraka daldığı, müşahedenin
güzelliğine beşer kuvvetiyle tahammül gösteremediği zamanlarda “gizli
velilerinden birini bana göster” diyerek niyaz eder ve sabırsızlanır.
Üzerindeki o yoğun halleri dağıtmak için başka işlerle oyalanmaya çalışır. Para
almadan inşaat işlerinde bile çalışır.
Nihayet bir
gün;
“Madem ki
ısrar ve arzu ediyorsun O halde şükrane olarak ne vereceksin?” diye bir ilham
gelir.
O da
“başımı!..” cevabını verir.
Bu cevaba
karşılık olarak,
Bütün
kâinatta Mevlana-yı Rumi Hazretlerinden başka, senin şerefli arkadaşın yoktur.”
haberi gelir.
(alıntıdır)
(alıntıdır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder